Hz.Büreyde İbni Husayb (R.A.)
Hz.Büreyde İbni Husayb (R.A.)Kimdir?Hz.Büreyde İbni Husayb radıyallahu anh cihad aşkıyla dolu bir sahâbî... islâm'ı yaymak için Medine'den kalkıp Horasan bölgesine kadar giden ve orada vefat eden bir yiğit... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizle ilk karşılaşmasında zorlama olmadan kendi isteğiyle gönlünü islâm'a açan bir bahadır... Efendimizi öldürmeye giderken onun nuruyla dirilen bir kahraman...
O, Eslem kabilesinin Sehmoğulları koluna mensuptu. Ebû Sehl veya Ebü'l-Husayb künyesiyle anıldı. İslâm'la şereflenmesi şöyle oldu: "İki Cihan Güneşi efendimiz Medine-i Münevvere'ye hicret etmek üzere Hz. Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) ile Mekke'den ayrıldığında müşrikler sevgili Peygamberimizi yakalayıp öldürene büyük vaadlerde bulundu. Bu haber Mekke ve çevresinde süratle yayıldı. Büreyde de bu mükâfatlara kavuşmak isteğiyle kendi arazilerinden geçen insanları durdurup kimliklerini sorardı. Bir gün karşısına Allah rasûlü ile yâr-i gâri = mağara arkadaşı Hz. Ebu Bekir Sıddık çıktı. Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz ona "Sen kimsin?" diye sordu. "Büreyde" dedi. Efendimiz arkadaşı Ebû Bekir'e dönerek; "İçimiz serinledi", buyurdu. Sonra "Kimlerdensin?" dedi. "Eslem kabilesinden" dedi. Efendimiz yine arkadaşlarına dönerek: "Selâmetteyiz." buyurdular. Tekrar "Eslem'in hangi kolundan?" diye sordu. "Sehm kolundan" dedi. Bunun üzerine Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimiz: "Yâ Ebâ Bekir senin nasibin çıktı." buyurdular. Büreyde bu tatlı konuşmalardan ve o nurlu insanlardan etkilenmişti. "Ya sen kimsin?" dedi. Sevgili Peygamberimiz: "Allah'ın resûlü Muhammed." diye cevap verince Büreyde'nin gönlü islâm'ın nuruyla aydınlanıverdi. Kendiliğinden: "Eşhedü enlâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" diyerek islâm'la şereflendi. Adamlarıyla birlikte peşinde namaz kıldı.
Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz ertesi gün hicret yolculuğuna devam etti. Büreyde (r.a.) O'nun Medine'ye bayraksız girmesini içine sindiremedi ve: "Ya Rasûlallah! Medine'ye sancak olmadan gitmeniz uygun değildir." dedi. Başındaki sarığı çözüp mızrağına bağladı ve arazilerinden çıkıncaya kadar onlara muhafızlık yaptı. Bir süre sonra o da hicret ederek Medine'ye yerleşti.
Büreyde (r.a.) Bedir ve Uhud gazvelerinde bulunamadı. Fakat, Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizle birlikte on altı gazveye iştirak etti. Çok önemli hizmetlerde bulundu. Müreysî Gazvesinden önce istihbarat görevlisi olarak düşmanın savaş hazırlıklarını tesbit etti. Savaştan sonra da esirlerin muhafazasına memur edildi. Hudeybiye'ye giden islâm ordusuna kılavuzluk yaparak orduyu Mekke keşif kollarının takibinden kurtardı. Mekke'nin fethi sırasında Eslem kabilesine ait iki sancaktan birini o taşıdı. Sevgili Peygamberimiz onu Eslem ve Gıfar kabilelerine zekât âmili olarak gönderdi.
O her hizmete hazırdı. Mekke fethinden sonra iki Cihan Güneşi efendimiz onu Hz. Halid komutasında Yemen taraflarına gönderdi. Efendimizin rahatsızlığının son zamanlarında Üsâme (r.a.) kumandasında Şam tarafına giden orduda sancaktarlık yaptı. Hayber'in fethine katıldı. Surlarda açılan gedikten içeri dalan kahramanlar arasında yer aldı. Hatta o sırada Büreyde (r.a.)'in üzerinde kırmızı bir elbise bulunuyordu. Kendisi bu elbiseden farkedilmişti. O, sonradan islâm'in güzellikleriyle gönlünü doldurdukça bu hareketini tevâzuya aykırı buldu. Zira şöhret âfetti. Hizmette esas dikkat çekmemekti. Büreyde (r.a.) islâm'a girdikten sonra bu halinden daha büyük bir günahını hatırlamadığını anlatır.
O, iki Cihan Güneşi efendimizin bir sefer sırasında konakladıkları yerde kalan bazı eşyayı sırtına koyduğunu ve kendisine "yük devesi" diye iltifat ettiğini nakleder.
Ne irfan!.. Ne incelik!.. Ne dikkat!.. Ne titizlik!.. Ne muhabbet ve ne teslimiyet!.. Allah için olan her şey onun kabülüydü. Onun teslimiyeti ve sadakati böylesine güzeldi. İslâm tümüyle güzellik güzellikti...
Büreyde (r.a.)'ın gönlü o derece cihad aşkıyla doluydu ki, at sırtında düşmana saldırmaktan daha güzel bir hayat şekli olmadığını söylerdi. Ömrünü hep cihad aşkıyla geçirdi. Zaman zaman: "Benim damarlarımda cihad kanı akmaktadır. Hayatım at sırtında geçer" derdi. Arkadaşlarını hep hayırla anardı. Fitne fesat çıkarmak isteyenlere karşı: "Benim kılıcım müslümana karşı kınından çıkmaz." derdi. Müslümanlar arasında çıkan olaylara karışmadı. Hiç kimseye taraftarlık etmedi. Bir gün birisi ona Hz. Ali, Osman, Talha ve Zübeyr (r.anhüm) hakkında fikrini sordu. O da ellerini açarak; "Cenâb-ı Hak Ali'ye rahmet eyleye, Osman'a, Talha'ya, Zübeyr'e rahmet eyle..." dedi.
Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizin dâr-i bekâ'ya irtihallerinden sonra sahabenin çoğu hasretine dayanamayarak uzak bölgelerde cihada katılmış ve islâm'ı yaymak için etrafa dağılmışlardı. Büreyde (r.a.) da Hz. Ömer (r.a.) zamanında Basra'ya yerleşti. Hz. Osman (r.a.) zamanında Horasan tarafına gönderilen orduya iştirak etti. Orada islâm'ı yaymak için çalıştı. İnsanları tek tek Allah'a çağırdı. Onlara islâm'ı ve Kur'an'ı öğretti. Ömrünü bu şekilde dini tebliğ ile geçirdi. Bu bölgede en son vefat eden sahâbî oldu.
Yezid bin Muâviye döneminde 63 hicrî 682 milâdî senede vefat eden Büreyde İbni Husayb (r.a.) Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizden 164 hadis rivayet etti. Buharî'de bir, Müslim'de onbir rivâyeti bulunmaktadır. Bir rivâyeti şöyledir:
"Kim Kur'an-ı Kerim'i okur, onu dünya kazancı için vâsıta yaparsa, kıyâmet gününde, yüzü, etten soyulmuş bir kemikten ibaret olarak Arasat meydanına gelir."
Cenab-ı Hak, bizleri de Büreyde (r.a.) gibi gönlü cihad ruhuyla dolu kullarından olmayı ve şefaatlerine ermeyi nasib eylesin, Âmin.
O, Eslem kabilesinin Sehmoğulları koluna mensuptu. Ebû Sehl veya Ebü'l-Husayb künyesiyle anıldı. İslâm'la şereflenmesi şöyle oldu: "İki Cihan Güneşi efendimiz Medine-i Münevvere'ye hicret etmek üzere Hz. Ebû Bekir Sıddîk (r.a.) ile Mekke'den ayrıldığında müşrikler sevgili Peygamberimizi yakalayıp öldürene büyük vaadlerde bulundu. Bu haber Mekke ve çevresinde süratle yayıldı. Büreyde de bu mükâfatlara kavuşmak isteğiyle kendi arazilerinden geçen insanları durdurup kimliklerini sorardı. Bir gün karşısına Allah rasûlü ile yâr-i gâri = mağara arkadaşı Hz. Ebu Bekir Sıddık çıktı. Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz ona "Sen kimsin?" diye sordu. "Büreyde" dedi. Efendimiz arkadaşı Ebû Bekir'e dönerek; "İçimiz serinledi", buyurdu. Sonra "Kimlerdensin?" dedi. "Eslem kabilesinden" dedi. Efendimiz yine arkadaşlarına dönerek: "Selâmetteyiz." buyurdular. Tekrar "Eslem'in hangi kolundan?" diye sordu. "Sehm kolundan" dedi. Bunun üzerine Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimiz: "Yâ Ebâ Bekir senin nasibin çıktı." buyurdular. Büreyde bu tatlı konuşmalardan ve o nurlu insanlardan etkilenmişti. "Ya sen kimsin?" dedi. Sevgili Peygamberimiz: "Allah'ın resûlü Muhammed." diye cevap verince Büreyde'nin gönlü islâm'ın nuruyla aydınlanıverdi. Kendiliğinden: "Eşhedü enlâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" diyerek islâm'la şereflendi. Adamlarıyla birlikte peşinde namaz kıldı.
Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz ertesi gün hicret yolculuğuna devam etti. Büreyde (r.a.) O'nun Medine'ye bayraksız girmesini içine sindiremedi ve: "Ya Rasûlallah! Medine'ye sancak olmadan gitmeniz uygun değildir." dedi. Başındaki sarığı çözüp mızrağına bağladı ve arazilerinden çıkıncaya kadar onlara muhafızlık yaptı. Bir süre sonra o da hicret ederek Medine'ye yerleşti.
Büreyde (r.a.) Bedir ve Uhud gazvelerinde bulunamadı. Fakat, Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizle birlikte on altı gazveye iştirak etti. Çok önemli hizmetlerde bulundu. Müreysî Gazvesinden önce istihbarat görevlisi olarak düşmanın savaş hazırlıklarını tesbit etti. Savaştan sonra da esirlerin muhafazasına memur edildi. Hudeybiye'ye giden islâm ordusuna kılavuzluk yaparak orduyu Mekke keşif kollarının takibinden kurtardı. Mekke'nin fethi sırasında Eslem kabilesine ait iki sancaktan birini o taşıdı. Sevgili Peygamberimiz onu Eslem ve Gıfar kabilelerine zekât âmili olarak gönderdi.
O her hizmete hazırdı. Mekke fethinden sonra iki Cihan Güneşi efendimiz onu Hz. Halid komutasında Yemen taraflarına gönderdi. Efendimizin rahatsızlığının son zamanlarında Üsâme (r.a.) kumandasında Şam tarafına giden orduda sancaktarlık yaptı. Hayber'in fethine katıldı. Surlarda açılan gedikten içeri dalan kahramanlar arasında yer aldı. Hatta o sırada Büreyde (r.a.)'in üzerinde kırmızı bir elbise bulunuyordu. Kendisi bu elbiseden farkedilmişti. O, sonradan islâm'in güzellikleriyle gönlünü doldurdukça bu hareketini tevâzuya aykırı buldu. Zira şöhret âfetti. Hizmette esas dikkat çekmemekti. Büreyde (r.a.) islâm'a girdikten sonra bu halinden daha büyük bir günahını hatırlamadığını anlatır.
O, iki Cihan Güneşi efendimizin bir sefer sırasında konakladıkları yerde kalan bazı eşyayı sırtına koyduğunu ve kendisine "yük devesi" diye iltifat ettiğini nakleder.
Ne irfan!.. Ne incelik!.. Ne dikkat!.. Ne titizlik!.. Ne muhabbet ve ne teslimiyet!.. Allah için olan her şey onun kabülüydü. Onun teslimiyeti ve sadakati böylesine güzeldi. İslâm tümüyle güzellik güzellikti...
Büreyde (r.a.)'ın gönlü o derece cihad aşkıyla doluydu ki, at sırtında düşmana saldırmaktan daha güzel bir hayat şekli olmadığını söylerdi. Ömrünü hep cihad aşkıyla geçirdi. Zaman zaman: "Benim damarlarımda cihad kanı akmaktadır. Hayatım at sırtında geçer" derdi. Arkadaşlarını hep hayırla anardı. Fitne fesat çıkarmak isteyenlere karşı: "Benim kılıcım müslümana karşı kınından çıkmaz." derdi. Müslümanlar arasında çıkan olaylara karışmadı. Hiç kimseye taraftarlık etmedi. Bir gün birisi ona Hz. Ali, Osman, Talha ve Zübeyr (r.anhüm) hakkında fikrini sordu. O da ellerini açarak; "Cenâb-ı Hak Ali'ye rahmet eyleye, Osman'a, Talha'ya, Zübeyr'e rahmet eyle..." dedi.
Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizin dâr-i bekâ'ya irtihallerinden sonra sahabenin çoğu hasretine dayanamayarak uzak bölgelerde cihada katılmış ve islâm'ı yaymak için etrafa dağılmışlardı. Büreyde (r.a.) da Hz. Ömer (r.a.) zamanında Basra'ya yerleşti. Hz. Osman (r.a.) zamanında Horasan tarafına gönderilen orduya iştirak etti. Orada islâm'ı yaymak için çalıştı. İnsanları tek tek Allah'a çağırdı. Onlara islâm'ı ve Kur'an'ı öğretti. Ömrünü bu şekilde dini tebliğ ile geçirdi. Bu bölgede en son vefat eden sahâbî oldu.
Yezid bin Muâviye döneminde 63 hicrî 682 milâdî senede vefat eden Büreyde İbni Husayb (r.a.) Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizden 164 hadis rivayet etti. Buharî'de bir, Müslim'de onbir rivâyeti bulunmaktadır. Bir rivâyeti şöyledir:
"Kim Kur'an-ı Kerim'i okur, onu dünya kazancı için vâsıta yaparsa, kıyâmet gününde, yüzü, etten soyulmuş bir kemikten ibaret olarak Arasat meydanına gelir."
Cenab-ı Hak, bizleri de Büreyde (r.a.) gibi gönlü cihad ruhuyla dolu kullarından olmayı ve şefaatlerine ermeyi nasib eylesin, Âmin.
Konular
- 2023 Şevval Oruçları Ne Zaman Bitiyor?
- İslamda birlik Ve Beraberlik
- Adağımı Kesmem Gerekir mi?
- Ramazan Aynda Fitre Nasıl verilir?
- Göbek Bağı Gömülmeli midir?
- Habil İle Kabil ve İlk Cinayet
- Zilhicce Nedir?
- 2023 Zilhicce (kurban) Oruçları Ne Zaman Başlıyor?
- Uhud Şavaşını Kaybetmenin sebepleri nelerdir?
- 2022 Kurban Bayramı Ne zaman?
- 2022 Büyükbaş ve küçükbaş Kurbanlık Fiyatları Ne Kadar?
- Veli olmadan gelin ve damat kendi kendine şahitlik yaparsa
- Kurban Kesmenin Amacı nedir?
- Zammı Sureler Nasıl Okunur?
- Arafatta Hangi Dualar Okunur?
- Doğum Yapan kadın Günahlarından Arınır Sözü Ne Kadar Doğrudur?
- İmsak Bittikten Sonra Su İçmek Orucu Bozar mı?
- Sahurda Niyet Edilmezse Oruç Kabul Olur mu?
- Sahurda İmsak Bittikten Sonra Yemek Orucu Bozar mı?
- Diş Plağı Orucu Bozar mı?
- Fitre Verirken Her Kimse İçin Ayrı Niyet Şart mıdır?
- Fitre Vermek Vacip midir?
- Fitre Verirken Niyet Etmek Şart Mıdır?
- 2 Talak Vererek Boşamada Hükümler
- Öpmek Orucu Bozar mı?
- Ezan Okunurken Yemek İçmek Caiz Midir?
- Kürtaj Olduktan Sonra Oruç Tutabilir miyim?
- Fitre Alan Kişi Fitre Namazı Kılar Mı?
- Ramazanda Yarım Kalan Hatimler Hakkında
- TV yada İnternetten Hatim Olur mu?