Müctehid Kimdir?Nasıl İctihad Eder?

Müctehid ne demektir?Müctehidler nasıl ictihadta bulunur?Müctehidler nasıl ve neye göre hüküm verir?
Müctehid, ferî olan bir hükmi şer'îyi delilinden istinbât hususunda ilmî tâkatini tamamen sarf eden din âlimine denilmektedir.

Bu tarifin unsurları arasında gördüğümüz "fer'î" lafzı ile itikadla alâkalı mevzular, kesin naslarla sabit ibadetler ve diğer hususlar tarifin dışında bırakılmıştır. "Şer'î" kayd-i ihtirâzisi ile de aklî veya hissî olan hükümler, tarifin dışında tutulmuş olmaktadır. Çünkü onları anlama hususunda sarf edilen gayret, fıkhî mânâda bir ictihad değildir.

Fer'î olan dînî meselelerin hepsinde ictihada ilmî gücü bulunan bir zâta MÜCTEHİD-İ MUTLAK adı verilmektedir. Fer'î olan meselelerin bir kısmında ictihada muktedir bulunan bir fıkıh âlimine MÜCTEHİD-İ MUKAYYED denilmektedir.

Müctehid-i mutlak yönünden ictihadda aranacak şart, ictihadın eh-linden sâdır olması ve mahalline sarf edilmiş bulunması gerekir. İctihada ehliyet, şu hususların bulunmasını zarûri kılar:
a) Allah'ın kitabına ve Resûlü'nün sünnetine vakıf olmak;
b) Nerelerde icmâ vâkî olduğunu bilmek;
c) Kıyasın vecihlerine vakıf olmak.

Bu yönlerde hakkıyla yetişmemiş bir kimsenin ictihada ehliyeti olamaz. Harekesi konulmamış on tane âyet-i kerimeyi okumaktan aciz,yirmi adet hadisi şerifi harekeleyip mânâ verme yeteneğinden mah-rum bir kimsenin böyle bir ehliyete sahip olmadığını hem kendisinin bilmesi hem de müctehidlere dair sağlam ve köklü bilgiye sahip olmayı arzu eden şahsın öğrenmesi lâzımdır.

Müctehid ve ictihadla ilgili ilmî gerçekleri bilmek, akademik kariyere değer veren fertler için kaçınılmaz bir husustur. Bu sebeple onları açıklamayı faydalı buluyoruz:

I- Bir müctehidin devamlı olarak isabet etmesi gerekmez:
Bir müctehid; bazı meselede isabet edebileceği gibi bir kısmında hata da edebilir. Çünkü hadisenin Allah katındaki hükmü birdir. Bu hüküm, müctehid bulunan zâtın ictihadına tâbi değildir. Şayet müctehid o hükmü keşf ve tesbit edebilmiş ise, isabet etmiş sayılır. Aksi halde hata etmiş kabul edilir. O hükmün kapalılığı sebebiyle, müctehid her halde isabetle mükellef değildir.
Hata eden bir müctehid, kudretini sarf ederek delilleri tedkik ettiği için, ictihadında sevaba nâil olur. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Amr bin el-Âs'a hitaben, "İsabet edersen senin için on hasene (sevap), hata ettiğin takdirde sana bir sevap olmak üzere (düşünerek) hüküm
ver"(1) buyurmuştur.

II- İctihad tecezzi kabul etmez:
Bir kaç meselenin delillerini ve sebeplerini bilen bir ilim adamı için yalnız o meselelerde ictihada heveslenmesi câiz değildir. Diğer meselelerin hükümlerini, illet ve sebeplerini anlayabilme melekesini haiz olmadıkça ictihadına güven duyulamaz. Binâenaleyh müctehid olarak kabul edilen bir din âliminde her hükmi şer'îyi delillerinden istinbât edecek bir ilim melekesi bulunmalıdır ki, verdiği hükme güven duyulabilsin.

Kudretli bir müctehidîn bazı meseleler hakkında "bilmiyorum" diye cevap vermesi, kendisinde ictihad melekesinin bulunmadığına delil olarak gösterilemez. Zira böyle bir meleke bulunduğu halde, bazı meseleler hakkında bunu kullanmaya vakit bulamamış olabilir veya ittikası sebebiyle bir meselede çekingen davranmış da olabilir. Muhâtabının o mevzûu kavramaya kabiliyetinin zayıflığını anlayıp ihtiyatla hareket etmeyi düşünmüş de olabilir.

III- Müctehid, ictihadında hata etse bile günâhkâr sayılmaz:
Çalışma ve araştırmaların neticesinde isabet edemeyen bir müctehid, hata etmesinden dolayı, sorumlu değil mazurdur. Bu noktada herhangi bir ihtilaf yoktur. Fakat bir müctehid, kudretini lâyıkıyla sarf etmeyecek olursa veya doğru olan yol açık ve sarih olduğu halde onun aksine ictihadda bulunursa bundan dolayı sorumlu olur. Cenâb-ı Hakk'ın zât ve sıfatları gibi ilahî meselelerde hak tek olduğundan, bu hususta vâki olan hata bağışlanmaz.

IV- Nas ile veya icmâ yoluyla sabit olan dînî hükümlerde ictihad yapılamaz:
Bir mesele, âyet-i kerîme veya hadis-i şerif ile hükme bağlanmış ise, onun üzerinde ictihad yapılamaz. Mesela namazların vakitlerinde ve rek'atlerinde veya edâ ediliş keyfiyetlerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Çünkü "mevrid-i nasda ictihada mesağ yoktur". Mesela, ramazan ayında tutulması farz olan orucun başka bir ayda tutulması hususunda ictihada cüret etmek, dinin tahrifine yol açmak olur. Böyle bir iddiayı ortaya atan, cahil değilse gafildir; gafil değilse cahildir. Her iki sıfatı reddediyorsa İslam'ın düşmanıdır.

Müctehidlik bir özenti değildir. Bu sahada söz sahibi olmak ve hü-küm vermek, yüksek bir ilim ve dirayet işidir. Kur'ân-ı Kerim âyetlerinin tamamını ve yüzbinlerce hadis-i şerifi hafızasına kaydetmiş nice âlimler ve dört mezheb üzerinde kıymetli eserler telif etmiş ne kadar ilim erbâbı vardır ki, ictihada cüret etmemişlerdir. Kudret-i ilmiyyesi bu-lunmayan kimselerin bu sahadaki cüreti yüce dinimizin zararına yol açar. Sözlerimi bir hadis-i şerif me-li ile noktalamak istilyorum: "Dinin âfeti; fâcir bilgin, zâlim hükümdar ve cahil müctehid (taslağı ol­mak üzere) üç (sınıf kimse) dir" (2).

(1) Hukûk-ı İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhiye Kamusu, c. 1, sh. 249.
(2) Feyz'üi-kadir, c. 1, sh. 52.