AKLIN İSLAM DİNİNDE YERİ VE ÖNEMİ
İslamda aklın yeri ve önemi nedir?İslamın akla verdiği önem- "Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler (10:100)
islam dininde bir insanın mükellef olabilmesi için birinci şart akıl sahibi olmasıdır.Dolayısıyla Akıl İslâm dininin dayandığı temel esas, akıl ve muhakemedir. Müslümanlığa göre doğru ve sarsılmaz bir imanm ilk şartı, akıldır. Çünkü, müslümanlığm birinci temel direği, Yüce Allah'a inanmaktır. Ulu Allah'ı bilmek, tanımak ve O'na iman etmek, her mükellef kişinin üzerine ilk farzdır. Bu bilginin doğru yolu, doğru görüştür. Demek istiyoruz ki, tüm âlemi ibret gözü ile seyrederek ve bunlarda cereyan eden terbiye ve tekâmül düzenin oluş şeklini düşünerek ve de fikrî bir sonuca vararak Ulu Allah'ın varlığını, birliğini ve sonsuz gücünü anlamaya çalışmak, aklın seçtiği doğru yoldur. Önce fikri işleterek, tam ve sarsılmaz bir kanaat elde etmeksizin bir inancı yahut kendi esaslarından birine iman müslümanlığm farzları arasında yoktur. İslâm dini, aklı hâkim tanıdığı için, yüce yaratanı bulmaya yarayacak yegâne delil, ancak kâinatımız ve varlıklar âlemi üzerinde gözlerimizi gezdirerek, derin derin düşünmektir. Evet, müslümanlık, aklı hâkim tanıdığı için, hüküm ve tüm nüfuzunu ona teslim etmiştir. Ve ona, kâinatımızın koca kitabını; “Oku!” diye emretmiştir.
Akla ve düşünceye verilen önemi anlatmak için Kur'an-ı Kerim den bazı âyetlerin mânâlarını vermeye çalışalım:
“Yerin ve göklerin sahibine ve Allah'ın yarattığı şeylere bakmıyorlar mı?”[275]
“İslâm'ın hak olduğu anlaşılıncaya kadar onlara, gerek kendilerinde ve gerekse kendi dışlarında var olan delillerimizi, gücümüzü ispat ve ilân edici hârikaları göstereceğiz.”[276]
“Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, insanların menfaatini yüklenerek, denizin üzerinde akıp giden gemide, Allah'ın gökten indirerek kendisi ile ölmüş toprakları diriltip, üzerinde her türlü yaratığa yaydığı su da, rüzgârların şevkin de, yerle gök arasındaki bulutlarda akıllı bir kavim ve millet için, şüphesiz, hakkın varlığına, birliğine ve sonsuz gücüne ait yığın dolusu deliller vardır.” [277]
“(Ey Muhammed!) De ki: Göklerde ve yerde olanlara bir kere bakınız...”[278]
Kur'an-ı Kerim'de daha birçok âyetler, insanları, varlıklar ve yaratıklara üzerinde mevcut olan ve var edicinin varhğmu birliğini vej sonsuz gücünü ispatlayan birçok delilleri düşünmeye ve incelemeye sevk ediyor.
İşte tüm bunlar, şüphesiz yüce İslâm dininde akla ve muhakemeye verilen yüksek dereceyi göstermektedir, iman konusunda aklın hâj kim olması meselesi, islâm düşüncelerini bakınız nereye kadar götürmüştür. Sünnet ehli bilginlerinden birçoğu diyorlar ki: Gönlüne düşei şüpheyi kaydırıp atmak ve gerçeğe ulaşmak için, tüm gücünü kullandığı halde maksadına erişmeden ölen, fakat tereddüt içinde durmayarak, hakkı bulmak uğruna çalışmış olan kişi, selâmet ve saadeti bulmuştur. Çünkü bu kişi, şüphe ettiği noktada durmayarak, gerçeği aramaya koyulmuş ve aklını durmadan kullanmıştır. Şimdi insaflı vicdanlara sesleniyoruz: gerçek uğrunda çalışan akıl ve fikir sahipleri için bundan daha büyük hoşgörü ve daha geniş hürriyeti olur mu? Hangi din bu kadar geniş serbesti ve hoşgörü tanımıştır?
“Allah, kimseye gücünün dışında bir şey teklif etmez.”[279]
“Allah, kimseye gücünün dışında bir şey teklif etmez.”[280]
“Dinde cebir ve zorlama yoktur.”[281]
Şu âyetlerde de açıkça görüldüğü gibi, din ve Allah hakkında kalbine düşen şüpheyi defetmeye gücü yetmeyen, bununla birlikte gerçeği, doğruyu araştırmaktan bir an bile geri kalmayan bir müslümana, bir düşünüre böyle bir durum karşısında o zavallı kalbin kurtulduğuna, mutluluk onun için olduğuna, yüce islâm dininden başka hükmeden yoktur.
İman konusunda akıl en önemli bir ölçü olduğu için, bir müslümanın, koca kâinat kitabım okuması ve düşünmesi engellenmemiştir. Her müslüman, çevresindeki varlıklar ve yaratıklar âlemine bakacak ve orada yüce yaratanın varlığını ilân edecek bir sürü deliller bulacaktır. Bir insana, “Aklın alsın almasın, iman edeceksin!” denemez. Aksine, kuru bir imanla kalarak, kendi iç gerçeği ile dış gerçek üzerinde düşünmeyen, göklerin ve yerin gizlediği sırlan düşünmemek tembelliğini gösteren kişileri yerici birçok âyet ve hadisler vardır. Kur'an-ı Kerim, insanoğlunu, kendi yaratılışının ilâhî hikmetlerini, varlık âleminde cereyan eden ilâhî gücü ispatlayıcı oluşları düşünmeye, böylece Yüce Allah'ı bulabileceğine gönülden bağlanması için teşvik ediyor.
Göklerin ve yerlerin akıllara durgunluk veren hârikalarını hatırlatan Yunus sûresinin 101’inci âyetinden söz edilirken, yaratılışın hârikalarını düşünmeyenler hakkında biricik gaye-ufuk, insan, Hz. Muhammed'in (s.a.s.): “Yazıklar olsun, bu âyeti dudakları arasında geveleyip de mânâsını düşünmeyen basiretsizlere...” diye buyurması kafalarının mutlaka çalışmasını öngören bir uyarmadır. Böylesine kişilerin okumalarına, okumak bile denemeyeceğini açıkça söylemiştir. Peygamber'imiz Yüce İslâm dini, Ulu Allah'ın sahipliği içinde bulunan tüm yaratıklar hakkında düşünmeyi Yüce Allah'a yaklaştıran ibadetlerin en büyüklerinden sayar. Hz. Muhammed’in (s.a.s.); “Bir an düşünmek, bir yıl ibadet etmekten daha yeğdir” diye buyurması düşünmenin yer ve değerini dolayisı ile mevkihi en güzel belirten bir ifadedir.
Kâinat adını verdiğimiz şu varlık âlemi üzerinde durmak ve bunu inceliyerek akim buluşları ile ulu yaratan yüce gücünü anlamaya çalışmak her kişi için dini görevdir. Düşünün... Kur'an-ı Kerim'in insanları böyle bir incelemeye ve ilmî araştırmaya teşvik etmesi kitap ehlinin akıl ve ilim ile dinin birbirine zıt iki düşman olduğunda görüş birliğine vardıkları bir zamandaydı. Evet, Hıristiyan dini, iman esasları ile akıl ve ılım arasındabir, çelişme olmakla birlikte gene de dinin ve imanın gösterdiklerine inanmak, akıl ve ilmi bir yana itmek, gereklidir. Hiristiyan hkta akim en ufak bir rolü yoktur. Dinde akla uymayanlar birer sırdır, bunlara düşünülmeden inanılır; din ve iman konularında düşünmek ve akıl yürütmek, küfrü gerektirir.
Batıda dinleri incelemekle meşgul olan bilginler, dinî ayrı şekil ve bi çimlerde tarif etmişlerdir. Bu tariflerden bazılarını buraya alalım.
“Din, ruhun öyle bir kuvvetidir ki, insana aklı ve duyu organların ayn olarak çeşitli isimler ve değişik rumuzlarla sonsuzu idrâk kabiliyetini verir.” -Max Müler-
“Din, insan ruhunu gerek kendisine ve gerekse tüm kâinata hâkim olduğuna inandığı sırra ait ruhu birleştiren bir ihtisastır. Bu itibarla din, insan hayatını tehdit ve takyit etmekten ibarettir.” –Beville-
“Din insanoğlunun mutlak surette boyun eğmesini ve bağlılığına ait kalbinin derinliklerinde beslediği içten bir duygusudur.” -Ş. Maker-
Bu tarifte diğer iki tarife yaklaşan ve onlar gibi eksik olan bir tariftir.
“Din, insanın bilmesi imkânsız olan Mutlak zat'ı bilmek zevkinden ibarettir.” –Fuerbach-
Buna göre din, bir arzu bir şevk; Onun tezahürleri olan iman, ibadet ve kurban gibi vecibeler de bu zevkin tecellisidir.
“Din, ruhanî varlıklara inanmaktır.” Bu tarifin sahibi Dinler tarihinin yazarı Taylor'dur.
Büyük Filozof Kant, dini şöyle tarif eder:
“Din, vazifelerimizin ilâhi emirler olarak kabulü veya ahlâk kaidelerinin (kurallarının) koyucu suna karşı korku ile karışık duyalan saygıdır.”
Son zamanlarda dinler tarihine ait bir eser veren Salmon Reynah'a göre;
“Din, insanın manevi gücünün serbestçe kullanılmasını engelleyen belirli bir takım kayıt ve kuruntuların topudur.”
Bu tarif, ilhamını Polonezyalıların bir takım tabulara dayanan dinlerinden almıştır. Ve ilmî bir tarif olmaktan çok uzaktır. Çünkü diğer bütün tariflerde dinin konusu olan Allah fikri, sonsuzluk mefhumunu ve ruhanî varlıklar tasavvurunu içine almayan bu tarif, bu yönden ilmi olmaz. Çünkü dinler bir takım mânâsız kayıt ve kuruntulardan doğan bir vicdan rahatsızlığından ibaret olamaz. İlkel dinler bile insanların vicdanlarını huzurla dolduran bir kaynak görevi görmüştür.
Buraya kadar aktarmaya çalıştığımız Batılı yazar ve bilginlerin içinde Reynahtan başka diğerlerin hepsi dini, ruh ile ilgili bir kurum (müessese) olarak tanımışlardır.
Bununla birlikte en tanınmış din tarihçileri tarafından yapılan bu tariflerden hiç biri itirazdan uzak kalmamış ve daima yanlış olmakla itham edilmiştir.[282]
islam dininde bir insanın mükellef olabilmesi için birinci şart akıl sahibi olmasıdır.Dolayısıyla Akıl İslâm dininin dayandığı temel esas, akıl ve muhakemedir. Müslümanlığa göre doğru ve sarsılmaz bir imanm ilk şartı, akıldır. Çünkü, müslümanlığm birinci temel direği, Yüce Allah'a inanmaktır. Ulu Allah'ı bilmek, tanımak ve O'na iman etmek, her mükellef kişinin üzerine ilk farzdır. Bu bilginin doğru yolu, doğru görüştür. Demek istiyoruz ki, tüm âlemi ibret gözü ile seyrederek ve bunlarda cereyan eden terbiye ve tekâmül düzenin oluş şeklini düşünerek ve de fikrî bir sonuca vararak Ulu Allah'ın varlığını, birliğini ve sonsuz gücünü anlamaya çalışmak, aklın seçtiği doğru yoldur. Önce fikri işleterek, tam ve sarsılmaz bir kanaat elde etmeksizin bir inancı yahut kendi esaslarından birine iman müslümanlığm farzları arasında yoktur. İslâm dini, aklı hâkim tanıdığı için, yüce yaratanı bulmaya yarayacak yegâne delil, ancak kâinatımız ve varlıklar âlemi üzerinde gözlerimizi gezdirerek, derin derin düşünmektir. Evet, müslümanlık, aklı hâkim tanıdığı için, hüküm ve tüm nüfuzunu ona teslim etmiştir. Ve ona, kâinatımızın koca kitabını; “Oku!” diye emretmiştir.
Akla ve düşünceye verilen önemi anlatmak için Kur'an-ı Kerim den bazı âyetlerin mânâlarını vermeye çalışalım:
“Yerin ve göklerin sahibine ve Allah'ın yarattığı şeylere bakmıyorlar mı?”[275]
“İslâm'ın hak olduğu anlaşılıncaya kadar onlara, gerek kendilerinde ve gerekse kendi dışlarında var olan delillerimizi, gücümüzü ispat ve ilân edici hârikaları göstereceğiz.”[276]
“Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, insanların menfaatini yüklenerek, denizin üzerinde akıp giden gemide, Allah'ın gökten indirerek kendisi ile ölmüş toprakları diriltip, üzerinde her türlü yaratığa yaydığı su da, rüzgârların şevkin de, yerle gök arasındaki bulutlarda akıllı bir kavim ve millet için, şüphesiz, hakkın varlığına, birliğine ve sonsuz gücüne ait yığın dolusu deliller vardır.” [277]
“(Ey Muhammed!) De ki: Göklerde ve yerde olanlara bir kere bakınız...”[278]
Kur'an-ı Kerim'de daha birçok âyetler, insanları, varlıklar ve yaratıklara üzerinde mevcut olan ve var edicinin varhğmu birliğini vej sonsuz gücünü ispatlayan birçok delilleri düşünmeye ve incelemeye sevk ediyor.
İşte tüm bunlar, şüphesiz yüce İslâm dininde akla ve muhakemeye verilen yüksek dereceyi göstermektedir, iman konusunda aklın hâj kim olması meselesi, islâm düşüncelerini bakınız nereye kadar götürmüştür. Sünnet ehli bilginlerinden birçoğu diyorlar ki: Gönlüne düşei şüpheyi kaydırıp atmak ve gerçeğe ulaşmak için, tüm gücünü kullandığı halde maksadına erişmeden ölen, fakat tereddüt içinde durmayarak, hakkı bulmak uğruna çalışmış olan kişi, selâmet ve saadeti bulmuştur. Çünkü bu kişi, şüphe ettiği noktada durmayarak, gerçeği aramaya koyulmuş ve aklını durmadan kullanmıştır. Şimdi insaflı vicdanlara sesleniyoruz: gerçek uğrunda çalışan akıl ve fikir sahipleri için bundan daha büyük hoşgörü ve daha geniş hürriyeti olur mu? Hangi din bu kadar geniş serbesti ve hoşgörü tanımıştır?
“Allah, kimseye gücünün dışında bir şey teklif etmez.”[279]
“Allah, kimseye gücünün dışında bir şey teklif etmez.”[280]
“Dinde cebir ve zorlama yoktur.”[281]
Şu âyetlerde de açıkça görüldüğü gibi, din ve Allah hakkında kalbine düşen şüpheyi defetmeye gücü yetmeyen, bununla birlikte gerçeği, doğruyu araştırmaktan bir an bile geri kalmayan bir müslümana, bir düşünüre böyle bir durum karşısında o zavallı kalbin kurtulduğuna, mutluluk onun için olduğuna, yüce islâm dininden başka hükmeden yoktur.
İman konusunda akıl en önemli bir ölçü olduğu için, bir müslümanın, koca kâinat kitabım okuması ve düşünmesi engellenmemiştir. Her müslüman, çevresindeki varlıklar ve yaratıklar âlemine bakacak ve orada yüce yaratanın varlığını ilân edecek bir sürü deliller bulacaktır. Bir insana, “Aklın alsın almasın, iman edeceksin!” denemez. Aksine, kuru bir imanla kalarak, kendi iç gerçeği ile dış gerçek üzerinde düşünmeyen, göklerin ve yerin gizlediği sırlan düşünmemek tembelliğini gösteren kişileri yerici birçok âyet ve hadisler vardır. Kur'an-ı Kerim, insanoğlunu, kendi yaratılışının ilâhî hikmetlerini, varlık âleminde cereyan eden ilâhî gücü ispatlayıcı oluşları düşünmeye, böylece Yüce Allah'ı bulabileceğine gönülden bağlanması için teşvik ediyor.
Göklerin ve yerlerin akıllara durgunluk veren hârikalarını hatırlatan Yunus sûresinin 101’inci âyetinden söz edilirken, yaratılışın hârikalarını düşünmeyenler hakkında biricik gaye-ufuk, insan, Hz. Muhammed'in (s.a.s.): “Yazıklar olsun, bu âyeti dudakları arasında geveleyip de mânâsını düşünmeyen basiretsizlere...” diye buyurması kafalarının mutlaka çalışmasını öngören bir uyarmadır. Böylesine kişilerin okumalarına, okumak bile denemeyeceğini açıkça söylemiştir. Peygamber'imiz Yüce İslâm dini, Ulu Allah'ın sahipliği içinde bulunan tüm yaratıklar hakkında düşünmeyi Yüce Allah'a yaklaştıran ibadetlerin en büyüklerinden sayar. Hz. Muhammed’in (s.a.s.); “Bir an düşünmek, bir yıl ibadet etmekten daha yeğdir” diye buyurması düşünmenin yer ve değerini dolayisı ile mevkihi en güzel belirten bir ifadedir.
Kâinat adını verdiğimiz şu varlık âlemi üzerinde durmak ve bunu inceliyerek akim buluşları ile ulu yaratan yüce gücünü anlamaya çalışmak her kişi için dini görevdir. Düşünün... Kur'an-ı Kerim'in insanları böyle bir incelemeye ve ilmî araştırmaya teşvik etmesi kitap ehlinin akıl ve ilim ile dinin birbirine zıt iki düşman olduğunda görüş birliğine vardıkları bir zamandaydı. Evet, Hıristiyan dini, iman esasları ile akıl ve ılım arasındabir, çelişme olmakla birlikte gene de dinin ve imanın gösterdiklerine inanmak, akıl ve ilmi bir yana itmek, gereklidir. Hiristiyan hkta akim en ufak bir rolü yoktur. Dinde akla uymayanlar birer sırdır, bunlara düşünülmeden inanılır; din ve iman konularında düşünmek ve akıl yürütmek, küfrü gerektirir.
Batıda dinleri incelemekle meşgul olan bilginler, dinî ayrı şekil ve bi çimlerde tarif etmişlerdir. Bu tariflerden bazılarını buraya alalım.
“Din, ruhun öyle bir kuvvetidir ki, insana aklı ve duyu organların ayn olarak çeşitli isimler ve değişik rumuzlarla sonsuzu idrâk kabiliyetini verir.” -Max Müler-
“Din, insan ruhunu gerek kendisine ve gerekse tüm kâinata hâkim olduğuna inandığı sırra ait ruhu birleştiren bir ihtisastır. Bu itibarla din, insan hayatını tehdit ve takyit etmekten ibarettir.” –Beville-
“Din insanoğlunun mutlak surette boyun eğmesini ve bağlılığına ait kalbinin derinliklerinde beslediği içten bir duygusudur.” -Ş. Maker-
Bu tarifte diğer iki tarife yaklaşan ve onlar gibi eksik olan bir tariftir.
“Din, insanın bilmesi imkânsız olan Mutlak zat'ı bilmek zevkinden ibarettir.” –Fuerbach-
Buna göre din, bir arzu bir şevk; Onun tezahürleri olan iman, ibadet ve kurban gibi vecibeler de bu zevkin tecellisidir.
“Din, ruhanî varlıklara inanmaktır.” Bu tarifin sahibi Dinler tarihinin yazarı Taylor'dur.
Büyük Filozof Kant, dini şöyle tarif eder:
“Din, vazifelerimizin ilâhi emirler olarak kabulü veya ahlâk kaidelerinin (kurallarının) koyucu suna karşı korku ile karışık duyalan saygıdır.”
Son zamanlarda dinler tarihine ait bir eser veren Salmon Reynah'a göre;
“Din, insanın manevi gücünün serbestçe kullanılmasını engelleyen belirli bir takım kayıt ve kuruntuların topudur.”
Bu tarif, ilhamını Polonezyalıların bir takım tabulara dayanan dinlerinden almıştır. Ve ilmî bir tarif olmaktan çok uzaktır. Çünkü diğer bütün tariflerde dinin konusu olan Allah fikri, sonsuzluk mefhumunu ve ruhanî varlıklar tasavvurunu içine almayan bu tarif, bu yönden ilmi olmaz. Çünkü dinler bir takım mânâsız kayıt ve kuruntulardan doğan bir vicdan rahatsızlığından ibaret olamaz. İlkel dinler bile insanların vicdanlarını huzurla dolduran bir kaynak görevi görmüştür.
Buraya kadar aktarmaya çalıştığımız Batılı yazar ve bilginlerin içinde Reynahtan başka diğerlerin hepsi dini, ruh ile ilgili bir kurum (müessese) olarak tanımışlardır.
Bununla birlikte en tanınmış din tarihçileri tarafından yapılan bu tariflerden hiç biri itirazdan uzak kalmamış ve daima yanlış olmakla itham edilmiştir.[282]
Konular
- 2023 Şevval Oruçları Ne Zaman Bitiyor?
- İslamda birlik Ve Beraberlik
- Adağımı Kesmem Gerekir mi?
- Ramazan Aynda Fitre Nasıl verilir?
- Göbek Bağı Gömülmeli midir?
- Habil İle Kabil ve İlk Cinayet
- Zilhicce Nedir?
- 2023 Zilhicce (kurban) Oruçları Ne Zaman Başlıyor?
- Uhud Şavaşını Kaybetmenin sebepleri nelerdir?
- 2022 Kurban Bayramı Ne zaman?
- 2022 Büyükbaş ve küçükbaş Kurbanlık Fiyatları Ne Kadar?
- Veli olmadan gelin ve damat kendi kendine şahitlik yaparsa
- Kurban Kesmenin Amacı nedir?
- Zammı Sureler Nasıl Okunur?
- Arafatta Hangi Dualar Okunur?
- Doğum Yapan kadın Günahlarından Arınır Sözü Ne Kadar Doğrudur?
- İmsak Bittikten Sonra Su İçmek Orucu Bozar mı?
- Sahurda Niyet Edilmezse Oruç Kabul Olur mu?
- Sahurda İmsak Bittikten Sonra Yemek Orucu Bozar mı?
- Diş Plağı Orucu Bozar mı?
- Fitre Verirken Her Kimse İçin Ayrı Niyet Şart mıdır?
- Fitre Vermek Vacip midir?
- Fitre Verirken Niyet Etmek Şart Mıdır?
- 2 Talak Vererek Boşamada Hükümler
- Öpmek Orucu Bozar mı?
- Ezan Okunurken Yemek İçmek Caiz Midir?
- Kürtaj Olduktan Sonra Oruç Tutabilir miyim?
- Fitre Alan Kişi Fitre Namazı Kılar Mı?
- Ramazanda Yarım Kalan Hatimler Hakkında
- TV yada İnternetten Hatim Olur mu?